OLGUN İNSAN

“İnni câilün fi’l erdi halifeten - Yeryüzüne insanı Tanrı adına iş gören başkan kıldım”.(Bakara – 30)

“Ve alleme‘l Âdeme Esmâe külleha - İnsana bütün adlarımı öğrettim”.(Bakara-31)

“Lekadhalakne’l insâne fi ahseni takvim - İnsanı en güzel surette yarattım”. (Tin-4)

“Ve nefahtü fihi min Ruhi - İnsana kendi Ruhumdan İlettim”.(Sad-72)

“Ve izkölna li’l melâiketiscudü li Âdeme Fesecedü illa iblis –Meleklere, İnsana secde edin dedim. İblis’ten başkası secde etti”. (Bakara-34)

“İnnellahe halake’l Âdeme ala suretihi - İnsanı, Tanrı kendi suretinde yarattı”.(70)

Bu Âyetler ve Hadis-i Kudsi (Kutsal Tanrı sözü) konumuza ışık tutar.

İnsanın bedeni her ne kadar canlılardan daha mükemmel yaratılmış ise de, asıl insanın üstünlüğü yine de ondaki Kutsal Ruhtan gelmektedir.

“Allahü Lâ ilâhe illa hu lehül esmâül hüsna - O Allah ki; Ondan başka Tanrı yoktur ve bütün güzel adlar (Sıfatlar) Onundur”.(Tâ ha-8)

(70) Buhari, İsti’zan:1, Müslim, Cennet: 28 den; Kudsi Hadisler, C.1, S. 172-174. Terc. Ahmed Varol, Madve Yayın. İst. 1991.

Âyeti bize varın, ‘Huu. O Allah”, bütün güzel niceliklerinde Ona ait olduğunu açıklıyor. Evet varlık O dur, bütün güzel adlar ve nicelikler de O bir tek varındır.

Ruh Tanrı’nın emridir.Tanrı’nın Zâti Nurundan peyda olmuştur.

Melekler ise, Mutlak Varlık olan Tanrı’nın Sıfat Nurlarından (güzel adlarının nurlarından) peyda olmuşlardır.Tanrı’nın Zâtı bir,eli ikidir. İnsanı iki eliyle yarattığını, Tanrı Kur’an’da açıklamıştır. Ruh Tanrı’nın Zât nurundan, milyonlarca Melek de her bir güzel adından peyda olmuştur.

Ruh, aslında bir tanedir. Diğer ruhlar; ilk büyük Muhammedi Ruhtan çoğaltılmışlardır. Güneş ve Yıldız gibi. Ruh Zâti Nur, Melekler, Esmâi Nurlardır. Ancak; varlık kendisi olan Tanrı, bir ve tek ve eli ikidir.Yani Sıfatları iki kategoride toplanmıştır. Buna Celâli (Kahri) ve Cemâli (Rahmani) Sıfatlar denir. Çünkü Tanrı hem çok şiddetli ve öfkelidir, hemde çok çok acıyıcı ve güzeldir. Ve bu nedenle Meleklerin bir kısmı Celâli, bir kısmı da Cemâlidir.

Süfli kuvvetin örneği olarak adlandırılan İblis, Tanrı’nın Cebbar -kuvvet- adından, “kahhar” adıyla yaratıldığından; eğriliğin, kötülüğün, şer ve yalanın örneği kılınmıştır. İnsana secde - hürmet etmemesinin nedeni, “Cebbar” adının kendisine verdiği şiddet ve kuvvetten çıkamamasındandır.Tanrı’nın “Cebbar ve Kahhar” adlarının şiddeti altında olduğundan, daima kendini kuvvetli görür ve büyüklenir.

Kutsal Ruh, Tanrı’nın Zât Nuru olduğundan; onda hem Zâti nicelikler, hem de Tanrı adlarının nicelikleri vardır.

“Âdem’e bütün adlarımı öğrettim”(Bakara-31)

Âyeti ile bu gerçek teyid edilmiştir. Ayrıca ,

Alleme’l insane mâ’lem ya’lem – İnsana bilmeiğini öğretir” (Alak-5)

Âyeti ile de ,bilim sıfatının Tanrı’ya ait olduğu ve Ruhun bilgi kazanabilmek yeteneğinde bulunduğu, bu nedenle bizzat Tanrı ile ilişki kurabildiği anlaşılmaktadır. Ruhta Tanrı’nın Cemâli ve Celâli nicelikleri bulunduğundan ve de Tanrı Zâtının Nuru olduğundan diğer nesnelerden çok kuvvetli olmakla beraber bütün zıt kuvvet ve nicelikleri de kendisinde toplamıştır.

Bir Âyet’le Cenab-ı Hak,

“İnsanı karışık sudan yarattım; O’nu tecrübe ederim.” (Dehr- İnsan: 1)

buyurmaktadır.

Hele onda hangi niceliğim üstün gelecektir. Rahmani niceliğim mi, Kahri niceliğim mi. Eğer Rahmani niceliği üstün gelse; insan imanlı, doğru ve Tanrısal bilgiye ermiş olur. Kahri niceliği üstün gelse, inkârcı, inatçı, kötü, fesatçı ve zalim olur.

Ruh, bütün ulvi nesneler olan Meleklerden ve süfli nesnelerden hem büyük hem kuvvetli hem de bilgindir. İşte bundan dolayı bu Ruhu taşıyan İnsana Tanrı Melekleri secde ettirmiş ve tüm yaratıkları ona musahhar - bağlı kılmıştır.

Yukarıda konu edilen Ruh ve Melekler aslında Tanrı’nın Zâti ve Sıfati kuvvetleri, taayyün -belirti- leridir. Gerçekten Tanrı’dan başka hiçbir nesne ve kimse yoktur. Var olan O’dur.

Maddî ve Mânevî tüm nesneler Onun taayyünü - belirtileridir. (71)

Varlığın Tanrı olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır.(72)

İşte Allah,

“Ruhumu insana üfürdüm”(Sâd-72)

Âyeti ile insanın üstünlüğünü açıklamıştır.Tanrının Zâtı olan ve Onun başta bilim olmak üzere, bütün güzel nicelikleri ile vasıflanmış olan ruh, bu hakla maddi ve Mânevi bütün nesnelerden üstün olacaktır.

Ayrıca ruhta ,düşünme ve icad etme -yaratma- niceliği de bulunduğundan; Tanrı ona “Halifem, Elçim, Nebim, Velim ve Varisim” demiştir. İnsan bedeni de diğer nesnelerden daha mükemmel ve daha güzel yaratılmıştır.

(71) Bu güçlü gerçek, ”VARLIK” adlı kitabımızın başlangıç bölümünde açıklanmıştır. Bkz.”Varlık, Kâzim Yardımcı, Bilmen Basımevi, 1974-İstanbul”

(72) Varlık ağacı birdir. Kökü Ahadiyet, dalları mertebeler, meyvası İnsan-ı Kâmil’dir. Hepsi de O tek ve kenarsız, ezeli ve ebedi olan Nur -ışık- deryası Tanrı’dır. Allah bir, Resul Hak deyiminin gerçek anlamı bu mânayadır. Yani vücud -varlık-bir, Kâmil, Olgun İnsan gerçek demektir.Var bir belirtisi yedi’dir gerçeğine bir tek deniz ve birbirine bağlı sahile doğru uzanan yedi dalgayı örnek verebiliriz. Bu yedi mertebenin sırrı Tanrı Nurunun altı renkten belirmesindendir. Bu renkler: 1- Eflatuni-Açık mavi-, 2- Çimen rengi yeşil, 3- Açık sarı, 4- kırmızı, 5-Beyaz, 6- siyah. Ahadiyet makamı renkten münezzehtir. Renksizlik, belirsizlik âlemidir. Lâ taayyün esrar...

Yedi makamının bir sırrı ise; İnsanın başında gizlenmiştir. İnsanın iki gözü, iki kulağı, iki burun deliği ve ağzı toplam olarak yedidir. Yine insanın başında; bir görme duyusu, İşitme duyusu, bir konuşma, bir koklama duyusu toplam olarark dört eder. Yedi ile dört çarpılınca 28 olur. Kur’an’ı Kerim, Arap harfler ile 28 harften meydana gelmiştir. Bu durum da, Kur’an’ın insanın başında gizlendiğini gösterir. Tasavvufta Olgun İnsana Kur’an denmesinin bir nedeni de budur.

Nesneler içinde dik durma hakkı İnsana tanınmıştır. İnsana dik duruşu Âlemlerin ve içindeki maddi – Mânevi nesnelerin başkanıve tasarruf edicisi, yöneticisi olanaklarını vermiştir.

Şekli insan ve insanın yüzünde bulunan Tanrı’nın hikmetleri ve sırları, Onun üstün olduğunu gösterir. İnsan dik durduğu zaman Arap harfleri ile Elif (A), Rükû ettiği (yatay) zaman Dal (D), secde ettiği (ters dönüş) zaman Mim (M), harfi şekillerini alır. Bu harfler sırasıyla yanyana geldiğinde ÂDEM kelimesi çıkar. İlk insana Âdem adının verilmesi bu hikmet ve nedendendir.

Ayrıca insan secde ettiğinde Arapça harflerle MUHAMMED kelimesini yazar. Muhammed, Tanrı tarafından övülmüş anlamındadır.

Son Peygamberin bu adla adlandırılması da, Onun yüceliğini ve Peygamberliğini gösterir. Her Peygamber gibi son Peygamberin adı da özeldir.Ve kendilerinden önce hiç bir kişi, O adlarla adlanmamıştır. Muhammed, İsa, Musa, İbrahim, Nuh, Âdem, Davud, Yahya, Zekeriya, İshak, Yakub, İsmail, Harun, Lut; Hud, İdris, Şit (Onlara selam olsun). Ve benzeri kişilerden önce hiçbir kişi bu adları almamıştır. İnsanlık tarihi, bunun tanığıdır. Bu gerçek; adı geçen kutsal kişilerin; Âlemlerin Rabbı olan Tanrı tarafından istıfa edilmiş-Seçilmiş- olduğunu gösterir.

Peygamberler ve Tanrı dostu Veliler, Tanrı’nın kelimeleridir (Kelimetullah).

Ruhun bir adı da Tanrı kelimidir. Hz. Muhammed, Güneş gibi Tanrı’nın en büyük belirtisi, Ruhların babası (Ebi Mukaddes) olması yönünden de Cevamiül kelim - kelimelerin toplamı adını almıştır. Tanrı dostları Veliler içinde ise, adı özel olan tek Veli, Hz. Muhammed’in amcası oğlu Hz. Ali’nin adıdır.

Kendisinden evvel hiçbir kişi Ali adını almamıştır. Bu nedenle O en büyük Tanrı Velisine Şâh-i Velâyet,Veliyullah ve Kerremallahü vechehu -Tanrı yüzünü tekrim etti-denilmiştir.

Çocuk-cenin, anasının karnında secde şeklinde elleri kulaklarında, dizleri karnına çekik bir halde durur. Başı aşağı, ayakları yumuk şekilde Arapça harflerle Muhammed kelimesi şeklini çizer. Bu ise; Tanrı’nın insana, Muhammed - övülmüş- adını vermiş olduğunu gösterir. Secdede insan Muhammed kelimesini çizer. Şairin,

“Yokluğumla âşikarım Ehl-i Beyt’e âidim

Secdemin şelindeki ismi Muhammed Şahidim”.

Beyti bu gerçeği yansıtmıştır.

Namazın şekillerinin en önemlisi secdedir. Namaz üç şekilden ibarettir. Buna kıyam-Ayakta duruş, Rüku-yatay durma, sücud-ters dönme-denir. Bu ibadeti yapan insan bütün bitkilerin, bütün hayvanların ve bütün insanların, tümünün birden ibadetini yapmış olur. Bu nedenle Namaz büyük ibadet olmuştur. Tanrı bu büyük kazancı sadece insana vermiştir. Ancak bu ibadet; Tanrı’ya tam inançla ve son Peygamber Muhammed A.S.’ın yaptığı gibi yapılacaktır. Tanrı’ya dua-yalvarma anlamına olan Namaz insanı fuhuştan ve kötülüklerden uzaklaştırır.

“İnnesselate tenha anil fehşâi vel münker - Namaz insanı fuhuş ve kötülüklerden alıkor.”(Ankebut, 45).

Âyeti ile, bu durum açıklanmıştır. Namaz, iyice temizlenmeden kılınmaz.Tanrı’nın huzuruna temiz bir beden ve tam inançla duran bir kul,Tanrı’nın maddi, Mânevi lutfuna uğrar.

Namaz kılanın bedeni ve kalbi temiz olur. Temizlik, bedeni ve Ruhu sıhhate kavuşturur. Ayrıca, Namaz harekettir. Hayat da harekettir. Günde beş vakit Namaz kılan hareketli ve canlı olur. O insanda uyuşukluk tembellik olmaz.

İnançla tutulan oruçda Tanrı’ya ibadettir:

a-Oruç, nefsi - kötü arzuları kırar, insanı irâdeli ve azimli yapar.

b-Kalbi ve şuuru, sindirim organlarının yaptığı tazyikten bir zaman uzak tutup dinlendirir.

c-Kan dolaşımı ve sindirim sistemi üzerinde olumlu etki yapar.

d-İnsanı kötü duyguları ile mücadeleye alıştırır.

e-Açlığın çetinliğini duyurup, insanın insanın ruhunda ve kalbinde gizli bulunan insaf ve acıma duygularını harekete geçirir.

f-yoksul insanları acındırır.Yoksulluğun zor olduğunu gösterir.Yoksul insanlara yardım edilmesi gereğini duyurur.

g-Herkesin insan bilinmesine ve Onlara sempati duyulmasına sebep olur.

Ancak bütün güzel ibadetler gibi bu çok önemli ibadet de - Namaz ve Oruç- gerçek bir inançla, sadece Tanrı rızası ve sevgisi kazanılmak için yapılmalıdır.

İbadetler kulluk görevidir. İnsanın, Tanrı’sı ile arasında bir sırdır. İbadetleri desinler, görsünler diye yapmamak, elden geldiğince gizli yapmak lazımdır.Tanrı gizli ibadeti sever.Onun için Hz. Muhammed farz ibadetlerin dışında, insanları nafile -gizli- ibadete fazlası ile teşvik etmiştir.

Yukarıda anlatıldığı gibi; insana Tanrı vermiş olduğu üstünlükten dolayı, serbesti tasarruf -yönetim- olanağını da vermiştir. Ayrıca maddi, Mânevi bütün âlemleri başta Melekler olmak üzere Gökleri yeri ve aralarındaki bütün nesneleri Onun emrine vermiştir.

Bu nicelikeri ile İnsan, Tanrı adına iş gören bir yüceliğe kavuşmuştur. Bu serbesti ve yüceliğinden dolayı da Tanrı’ya karşı sorumlu tutulmuştur.

İnsanın yüzü; iki taraflı gözleri Arapça harflerle Ayın, Burnu Lam, ağzı, üst dudakları ortadan ikiye bölünmüş şekilde Ya harfleri ile süslenmiş, hem en güzel sureti almış, hem de insan yüzünde bu harflerin bitiştirilmesi ile (Aliyyül âlâ - pek yüce) yazılmıştır. Bu da insanın üstünlüğünün Tanrı eliyle ispatıdır. İnsanda beş dış duyu ve beş iç duygu vardır.

Dış duyular:Görme, işitme, koklama, konuşma ve dokunma duyularıdır.

İç duygular: Hayal, vehim, hatıra, hafıza, tefekkür duygularıdır. Bunlar da ayrıca insanı bezeyip süslemiştir.

Paylaş: