Beynelmilel ve Adıyaman

Önce Adıyaman;

Bu topraklarda Adıyaman Musalla Mahallesinde doğmuş, Azeri-Türkçe karışımı tatlı bir şiveyle konuşan Adıyamanlılardan birisi olmakla tüm Adıyamanlılar gibi kendimi şanslı hissetmekteyim.

Niçin? Şöyle ki;

Anti Toroslarla Fırat arasında mümbit toprakları ve ılımlı havası olan yeşil bir vadide kurulmuş bir şehirdir de ondan.

O Nemrut Dağı ki, “Tanrı Tekdir. Tek Tanrı Evrenin yaratıcısıdır” diyen ve Tek İlah “Allah Bir” gerçeğini üç büyük torunu İshak soyundan Hz.Musa ve Hz.İsa ve İsmail soyundan ve son Peygamber Hazreti Muhammed’le (s.a.v) Ortadoğu’ya ve Akdeniz Havzasına ve Orta Asyaya yerleştiren Hz.İbrahim’in çocuklarıyız da ondan.

Bakmayın bir tarafta “Bangi Muhammed(s.a.v)” (Şanı Muhammedi ezan), bir tarafta “Savtı Yesu”(İsanın sesi çan) olsa da her ikisi de özde Tek Tanrı “Allah Bir” ve ölüm ötesi ruhani yaşamın var olduğunu çağırıp seslendirmektedir. Yaptıkları vurgu budur. Ve bugün yeryüzünde 3-4 milyar insan İbrahimin “Hak Dinine” hizmet etmeye çalışmaktadır. Türlü yozlaşmalarına rağmen.

Ve sonra Adıyaman:

İslamın zuhurunda Hz.Ebubekir zamanında Bizans’tan alınarak İslam Topraklarına ilhak edilmiş. Daha sonra 1517 de Osmanlı topraklarına ilhak edilmiştir. O gün bu gün, bu topraklarda İslam ağırlıklı olmakla beraber Hıristiyanlar (Süryaniler, Ermeniler) ile yan yana yaşamayı başarabilmişlerdir Adıyamanlılar.

Adıyaman’da Cumhuriyetten önce 2 medrese, 3 tekke, 1 Rüşdiye ve birkaç tane de Mahalle mektebi var idi. Her nedense Cumhuriyetle beraber kaldırılan bu öğretim yerlerinin yerine bir tek “Yeniyol İlkokulu” açılmış, ortaokul da verilmemiştir. Bu durum 1948 yılına kadar devam etmiş, 1948 de ortaokul açılmış, arada 20 yıl kadar bir eğitim boşluğu olmuştur. Bu arada 20 kuşak Adıyamanlıların çoğu maalesef eğitimden yoksun kalmışlardır. Bu Adıyaman insanı için bir eğitim zayiatıdır. Bunu özellikle belirtiyorum. Çok yazık olmuştur. Ama çok şükür bugün üniversitemiz bile var. O koyu karanlık cehalet günleri gerilerde kalmıştır.

Bunları niçin yazdım?

Adıyaman’ımız geçmişte çok aydınlık günler yaşamış çok gizemli tek tanrılı dinin ilk zuhur ettiği bir şehirdir. HZ.İBRAHİM, Nemrut dağında “Allah Bir” meşalesini yakmış olan bir ADIYAMANLIDIR DA ONDAN YAZDIM.

Ayrıca Adıyaman’da bir çok Tasavvuf Erbabı, bir çok da Divan ve Tanzimat Şairi yetişmiştir. Öyle olmasaydı Tasavvufun büyük babalarından Muhhiyeddini Arabi Hazretleri, İspanya’dan kalkıp ta Adıyaman’ı ziyarete gelirmiydi. İşte Adıyaman’daki Muhhiyeddini Arabi Camisi bunun canlı şahididir. Sonra Peygamber Efendimize(s.a.v) inanan ilk on kişiden birisi olan ve Batılılara göre Eflatundan sonra 2. sosyalist sayılan “Abuzeri Gaffari Hazretlerinin” türbesi de Adıyaman’dadır. Bu da Adıyaman için büyük bir şereftir.

Niçin Abuzer Gaffari Hazretlerini sosyalist sayıyorlar? Şu sözünden dolayı:

“İki gömleği olan Müslüman sayılmaz” Abuzer Gaffari’nin bu sözü Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed’in şu kutsal sözünün açılımıdır.

“Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” İki gömleğin esprisi de şudur. Gömleği olmadığı için gömleksiz gezen bir kardeşi ortada dolaşırken, iki gömleği olup ta birini ona giydirmeyen Müslüman sayılmaz, anlamınadır. Çok derin anlamı olan bir mesajdır. Zaten bu ve buna benzer sözlerinden dolayı Mervan zalimi onu hazmedememiş, sürekli Abuzer Gaffari Hazretlerini, Hz. Osman’a şikâyet ederek onu öldürtmek istemiştir. Bunu Şahi Velayet Hazreti Ali Efendimiz önleyince nihayet onu Medine’den sürdürmüştür. Kabri Medinenin bir köyündedir. Adıyaman’daki “Abuzer Gaffari” türbesi onun adına yapılmış bir makamdır.

İşte böyle derin bir tarih ve kültüre yataklık etmiş, her taşında Tasavvuf kültürü , Maneviyat ve ruhanilik kokan çok gizemli Adıyamanımız’da 1970-1980 lerde çok çeşitli fikirlerin cereyan ettiği bir ortamda ateşli ve toplumcu bir yeğenimiz 12 Eylül darbesinin ardından büyük bir zulme uğramış; daha talebe iken fakültesinden alınarak yıllarca hapislerde süründürülmüş başına nice çoraplar örülmüş bir yeğenimiz:

Hem haksızlığa sürekli suskun kalınamayacağını hem de çekmiş olduğu acıların inandığı dava uğruna gençliğini feda etmesinin öfkesini nihayet dışa vurmuş, vurmasını bilmiş ve emsaline karşı özgün bir kişilik sergileyerek yiğitce ve risklerini de göze alarak ateşli bir Adıyamanlı olarak ortaya çıkmış edebiyatcı mizah ustası bir hemşehrimizdir.

KİMDİR BU ADIYAMANLI?

İşte 29 Aralık 2006 tan beri Adıyaman Aile Kültür Sinemamızda, İstanbul Sinemalarında ve 82 ilimizdeki sinemalarda gösterilen “BEYNELMİLEL” filminin senaristi, yazarı ve oyuncusu Sayın Kardeşimiz, Sevgili Yeğenimiz “SIRRI SÜREYYA ÖNDER” beydir.

Bu kardeşimiz ne yapmıştır? Tek kelime ile “Öldü, bitti, tükendi” dedikleri fikrin ölmeyeceğini, susturulamayacağını bütün Türkiye’ye ilan etmiştir. Ve bundada çok şükür muvaffak olmuştur.

Tarihte ayrıca ispatlanmış olan şu vurguyu yaptı Sırrı Bey.

“Mefkureye-DÜŞÜNCEYE DAYANAN FİKİRLER S U S T U R U L A M A Z.” Küllenen kor ateşin üzerinden külleri savurdu. Karamsar olan devrimcilerin kulağına “İsrafilin surunu” üfürdü. “Daha ölmediniz, dirisiniz. Artık ayaklarınızdaki zincirler de ağzınızdaki bantlar da yok, kalkınız insanlığı kurtaracak şarkıyı hep beraber söyleyiniz; gür sesinizle yeniden ve daha aşkın olarak, haykırınız” dedi.

Çünkü Sayın Sırrı Süreyya bey, öyle ateşli bir ruhun ve aşık bir kalbin sahibi idi ki; “Evren(Alem) ona sığmış idi ve fakat O, Aleme evrene sığmamıştı.” Nihayet sığmadığı âlemi yardı, yeniden ve bambaşka bir ruhla kendini Âleme izhar etti. Artık benim de ezilen halkım için ızdırabım bir nebze olsun dindi. Su serpmiş oldu yüreğime, diyorum. Ve O’na amcası olarak saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Kardeşim Sırrı Bey, nihayet görevini yaptın. Artık çektiğin acıları unut. Gerisini senden yaşça küçük daha dinç genç kardeşlerine bırak. Onlar da kendi halklarının değer yargılarına saygılı davranarak ve hatta onların kutsallarına sahip çıkarak davayı yaşatsınlar.

Ayrıca Adıyaman’ımızı dünyaya tanıtmakla tüm Adıyamanlıların yüzünü güldürdün. Tanrı da senin yüzünü güldürsün. Deli divane, kültürlü, aşık yeğenim benim.

Bir not: Şair Nedim’in divanı ile Simavnalı Şeyh Bedrettinin destanını bir araya getirip Şair Nedim İle Şair Nazım Hikmeti, Atilla İlhan bir yerde buluşturmuştur. Bunun anlamı şudur. İslam, emperyalizm ile kapitalizmin yanında olamaz. Sosyalizm de halkının yüzde 95 i Müslüman olan bir ülkede İslam’a ve kutsallarına savaş açamaz. Fransızca olan sosyalizmin anlamı cemaatçilik ve toplumculuktur. Gerçek İslamiyet de, gerçek Hıristiyanlık ta kesin olarak cemaatçi ve toplumcudur. Her ikisi de asla ferdi (bireyci) mülkiyetten yana olamaz. Kitabi dinlerin hepsi insaflıca tetkik edilince toplumcu (devletçi) ekonomiden yana olduğu görülecektir. Hiç kimse kitabi dinlerin ve Peygamberlerin ve tasavvufçuların kapitalist ekonomiden yana olduğunu ispatlayamaz. Helal ve perakende ticaret kapitalizm değildir. Kapitalizm genel üretim araçlarının, mülkiyet ve yönetimini bireyin elinde bulundurmasıdır. Devletçi ve toplumcu ekonomiyi yok etmektir. Bu apaçık bir zulümdür. Kapitalizmin şahlanışı ise EMPERYALİZMDİR. GERÇEK BUDUR. Aslolan emeğin ve halkların sömürülmemesi ve ezilmemesidir. Asla ve asla horlanmamasıdır. Bunun dışındaki görüşler teferruattır, safsatadır, demagojidir. Tek kelime ile hezeyandır.

Sosyalizmin ise ateizmi ön koşul olarak sunması düşünülemez. Böyle sunulursa 3,5 milyar kitabi din mensuplarını ve 2,5 milyar Hindu dinlerin mensuplarını karşılarında bulurlar. Asla rasyonel hareket etmiş olmazlar. Muhal ile iştigal etmiş olurlar. Dünyanın gidişi o ki; pek yakında dünya dindarları ile ateizmi dışlayan sosyalistler birleşeceklerdir. Başka türlü yaşama şansları yoktur. Aksi takdirde emperyalizmin ve onu yaşatan kapitalizmin kahredici pençesinde yok olmaları çok kuvvetle muhtemeldir. Atilla İlhan’ın sürekli vurgu yaptığı da bu idi. Kırk yıllık bir Müslüman sosyalist olarak benim de vardığım nokta budur.

Not: Bu yazı 8 Ocak 2007 tarihinde "ADIYAMAN'DA BUGÜN" isimli yerel gazetede yayınlanmıştır.

KAZIM YARDIMCI/ADIYAMAN/TÜRKİYE

5 OCAK 2007

Paylaş: