Yedi Nefis

1-EMMARE NEFİS: “Vema öberriu nefsi innennefse leemmaratün bissui - Nefsi, kötülüklerden uzak bilmeyin. Nefis kötülüğü emredicidir.” (Yusuf, 53)

Nefis, bir nevi kötülüklere meyilli canlı bir varlık gibi, duygusal ve Tanrı tarafından insanın içine konulan kızgın ve siyah bir dumanı andırır. Güzel yaratılan insana bir kusur, bir lekedir. Nefis denildiği zaman, boş ve kötü hayvansal duygular, arzular akla gelmelidir.

Bir de nefsin, insanın kendi –bir şeyin kendi- anlamı vardır. Bu anlam, Emmare, Levvame, Mülhime ve benzeri adlarla adlanan nefislerle karıştırılmamalıdır. Tanrı, insanı kendi Zâtının ve bütün adlarının yansıtıcısı olarak yaratmış, ona Rahmanî ve Kahrî tecellilerinin belirtisi olan bütün nesneleri koymuştur. Tanrı,

“İnsanı iki elimle yarattım”(Sâd-75)

ve

“İnsanı karışık - bulanık – sudan yarattım”(Dehr-İnsan: 2)

demekle bu gerçeği açıklamıştır. İnsan, bütün nesnelerin, iyi veya kötü özüdür. Yani onda, maddi, Mânevi her element bulunur. Ruh, Rahmani, nefis Kahridir. Onun için, Tanrı nefsiniz ve onun bir nevi askerleri sayılan kötü arzuları ile

“cihat ve mücadele ediniz”(Tevbe-41,Ankebut-6)

demek suretiyle,çok sevdiği insanı ayıktırmıştır.

Nefis kirini, Tanrı, insanı çok kıskanan ve bu yüzden insana aşırı derecede düşman olan İblis ve yine insanı az da olsa çekemeyen, çekiştiren, Melekleri teskin için, insana bulaştırmıştır. Bu kir ve leke, güzelin yüzündeki kusur gibidir. Bununla karşıt topluluklar teskin edilmiştir. Ancak, İblis fazla kıskandığından tatmin olmamıştır. Çünkü O, Kahrî kuvvettir. Bu konu yukarıdaki bahislerde açıklıkla anlatıldığından o kısmın hatırlanması lâzımdır. Zira Tanrı,

“Her nefsi kendisi ile örttüm”.(İsra-84)

Yani her nefis kendini görür, kolay kolay kendinden çıkamaz buyurmuştur. İşte rekabetler, bu hikmete dayanır. Aslında onlar da Tanrı’nın yaratıklarıdır. Onlara da bir kişilik tanınmıştır. Boşuna yaratılmamışlardır. Herkes kendi merkezinde iş görür, görevlidir. Ruh da, Melekler de, İblis de, nefis de,ve tüm nesneler de mutlak var kendisi olan Tanrı’nın Rahmanî ve Kahrî adlarının tecellileri – belirtileri- dir. Hepsi de Tanrı’nın kuvvetleridir. Varlıkları yoktur. Gerçek Varlık, “sınırı

olmayan, sonsuz ve eşsiz var olan Tanrı’dır ve var olan Nur’dur. Bunlar, biz anlayalım diye bize bu şekilde anlatılmıştır. Beyaz perdedeki hareket eden resimler gibidirler. Aslında, beyaz perdede resim ve suret diye bir şey yoktur. O suret ve resimler nasıl ki beyaz perdeye yöneltilen ışık huzmelerinin içinde ve bizzat ışık iseler, işte Mânevi -kutsal- veya süfli – alçak- nesneler de öyledir.

Bunları Tanrı bize Kur’an’da ve diğer Kutsal Kitaplarda anlatmış ve açmıştır. Ta ki kendini ve kendinin Rahmanî ve Kahrî Sıfatlarını –niteliklerini- tam bilelim. Tanrı’yı tek taraflı bilmeyelim. Bütün güzel ad ve nicelikleri ile bilip, gerçeğe Ârif olalım.

Melekler, iblis ve benzeri süflî varlıklar, vahşi hayvanlar ve o vahşileri yansıtan insandaki kötü duygu ve çirkin ahlâkların birleşimi olan nefs, Tanrı’nın Zât Nurundan olmayıp, esma - adlarındandır. Tanrı’nın Zâtı bir, sıfatları – eli ikidir. Celâl ve Cemâl. İşte bu sırdan ve bu adlardan zıt nesneler belirmekte, Tanrı’nın zıt isimlerine mazharlık etmekte ve bu yolla, Tanrı’nın Zâtı ve zıt nitelikleri anlaşılmaktadır. Tanrı cömerttir, kendisini tam öğrenmemizi, tek taraflı bilmememizi dilemiş ve insanı, tam gerçeği bilme yüceliğine kavuşturmuştur.

İnsan, Tanrı’nın hem Zâtını, hem de Celâli ve Cemâli tüm güzel niteliklerini yansıtır. Diğer nesneler, Tanrı’yı yalnız kendileri hangi Tanrı adından yaratılmış ise o nitelikle bilir ve o güzel adıyla zikrederler – anarlar.

İnsan, Tanrı’yı bütün nitelikleri ile bilir ve tüm güzel adları ile zikreder ve anar. Onun için insana: “Mir’atullah – Tanrı’nın aynası” ve“Nüsha-i Kübra” denilmiştir. Yani insanda bir külli durum vardır. İnsan, her şeyin özünü kendinde toplamıştır. Bu nedenle, Tanrı insana“insan benim sırrımdır, Ben de insanın sırrıyım” buyurmuş, Hazret-i Peygamber, “kendini insanı - bilen, Tanrı’yı bilir” demişlerdir. Tanrı:

“Ve nefehtü fihi min ruhi - İnsana kendi Ruhumdan üfürdüm – ilettim” (Sad, 72)

Vealleme Âdeme esmae külleha - İnsana bütün adlarımı –niteliklerimi – öğrettim” (Bakara,31) .

“Fesecedel melaiketü küllühüm ecme’un – Meleklerim topluca insana secde ettiler” (Hicr,30)

“ Veizkalellahül melaiketiscüdu li Âdeme fesecedu illa iblis – Tanrı Meleklerine, Âdeme –insana- secde edin (onu büyükleyin) dedi, hepsi secde etti, iblis etmedi”.(Bakara-34)

Âyetleri ile Tanrı, insanın kendi Zâtından sonra, en kutsal ve en bilgin bir taayyünü – belirtisi- olduğunu açıklamıştır. Öyleyse insan tam, diğerleri cüzleridir (parçalarıdır). Mevlüt’te geçen bir kutsal Tanrı sözü vardır, bu konuyu çok güzel ve sanatkârane ifade eder:

“Zâtıma mir’at edindim zâtını, bile yazdım Adım ile adını”.

En büyük İnsan-ı Kâmil, Hazret-i Muhammed’in yüceliğini bu kadar güzel ifade etmek, ancak Tanrı’ya mahsustur. “Lâ ilahe illallah, Muhammedün Resulullah”.

Sonra, Tanrı, bu nefis kirini yüzümüzden silmemiz, onu içimizden söküp atmamız için, nefsimize uymamayı, onunla şiddetli mücadele edip, onu yok etmemizi, kötü arzularımızı ve huylarımızı iyiliğe çevirmemizi istemiş ve bunun mükâfatının tekrar ilk yaratılış durumumuza geçip, Tanrı’ya yakın olmak mutluluğu olacağını bildirmiştir.

“İnnel müttekine fi cennatin ve neherin fî mak’adi sıdkin inde melikin muktedirin – Muttakiler (Tanrı’dan sakınanlar) – kötü arzularına, duygusal itişlere, yani, nefse uymayan inançlı kişilerin, cennetlerde – Nur âleminde- ve doğruluk vâdisinde, güçlü sahipleri Tanrı’nın yanında olduklarını “ (Kamer, 54- 55)

açıklamışlardır. Nefse uyanın ise, insanın düşmanı iblis adı ile adlanan Kahrî belirti şeytanı sevindireceklerini, onunla birleşip, onun Cennetten – Tanrı Huzurundan- kovulduğu, Cehennemde –karanlık ve şaşkınlık âleminde- beraber kalacaklarını açıklamışlardır.

Emmare nefis, hayvanlardan kurtla temsil edilir. Yırtıcı, haram- helal tanımayan, özellikle zayıf ve âcizler üzerine saldıran kaba kuvveti, sadizmi, inkârı ve büyüklenmeyi temsil eder. Emmare nefis, her türlü kötülüğü, inançsızlığı, zalimliği, şehvet, içki, kumar, yalan, hıyanet gibi tüm kötülükleri taşır ve emreder. Onun için ona “Emmare nefis” denilmiştir. En alçak bir durumdur.

2- LEVVAME NEFİS: Bu nefis de Emmare gibi çok kötüdür. Emmareye çok yakındır. Hırsı, cimriliği taşır. Maddi, dünyevi, para, mal-mülk peşindedir. İnsan’ı daima cimriliğe ve dünya metal hırsına iter. Haris-i dünyadır. Dünyayı elde etmek için çırpınır. Bu uğurda yapmayacağı kötülüğü yanına bırakmaz. Maişet kaygusu ile daima mutsuzdur. Hayvanlardan tilki ile temsil edilir. Haris ve kurnazdır.

3- MÜLHİME NEFİS: Bu nefis de kötüdür. Öfkeyi, kızgınlığı ve şehveti temsil eder. Kişiye gurur verir. Saldırgandır, kendini beğenir. Kızgın ve azgın köpekle temsil edilmiştir. Ayı ile de temsil edilmektedir.

4- MUTMEİNNE NEFİS: Doğruları ve iyilikleri arayan, onları bulup kendini tatmin eden nefistir. Daima doğruluktan ve iyilikten yana, Tanrı’ya inançlı, araştırıcı ve eleştirici kişiyi temsil eder. Müslümanın –gerçeği kabullenenin - nefsidir. Yumuşak, selâmetli ve emniyet altında bir nefistir. Tanrı onu korur ve onu kendine çağırır.

“Ya eyyetühennefsül mütmeinneh, ircii ila Rabbiki radiyeten merdiyyeh, fedhüli fî ibadi vedhüli cenneti – Ey gerçeği bulmuş ve tatmin olmuş nefis! Radi ve merdi olarak –

rızalıklarla – aslın olan Yöneticine dön. Tanrı’nın seçtiği pâk kullarına karış ve Cennetime gir - Beni gör”. (Fecr, 27, 28, 29, 30)

Âyeti ile müjdelediği güzel bir nefistir.

Koyun, koç ve beyaz güvercin ile temsil edilir.

5- RADİYE NEFİS: İyiliğe yönelmiş, hakka razı, Tanrının rızasını gözeten, bu uğurda didinip, çaba gösteren, hayrı, adâleti, iyiliği çok seven, kimseye kızmayan, herkesi sevmeye çalışan bir nefistir. İyiliğe koşan ve bu yolda ilerlemek isteyen kişinin nefsidir.

Bu da koç ve beyaz güvercin ile temsil edilmiştir.

6-MERDİYE NEFİS: Bu nefis de Radiye gibi Tanrı’nın rızasını arayan, rıza yolunda çok ilerlemiş, Tanrı’ya teslim olmaya yönelip, kötülüklerden bir hayli uzaklaşmış bir nefistir. Olgun insana namzettir. Güzel bir nefistir.

Bu da koç ve beyaz güvercin ile temsil edilmiştir.

7- SAFİYE NEFİS: İnançsızlığın her çeşidinden ve tüm kötülüklerden, beşeri, hayvani ve şeytani sıfatlardan tamamen arınmış, pâk bir nefistir. Bu durumu ile Tanrı’ya kavuşma niteliğini kazanmıştır. Pâklanmadıkça Tanrı’ya kavuşmanın yolu yoktur. Tanrı pâktır ve pâkı sever. Bu nefis, ebedi hayata ve onun mutluluğuna hak kazanmıştır. Kendini bilmiş, özü olan Tanrı’sını tanımıştır. Kâmil –olgun insan-ı temsil eder. Tanrının gerçek kulları ve sevgilileri arasına karışmıştır.

Bu nefis, diğer bütün nefislerden uzaklaşmış ve nefisten kurtulmuştur. Tanrı’nın kutsal nefsinde, yani Tanrı’nın kendisinde erimiş ve yok olmuştur. Buz parçasının sıcak denizde yok olduğu gibi. “Tanrının huyu ile huylanın” ve “deniz ol, değişme” Peygamber Sözünün gerçeğine ermiştir. Tanrı’nın

“Fefirru ilallah – Allah’a kaçın” (Zariyat, 50)

Sözüne uymuş, Tanrı’sına kavuşmuştur. Allah’ın Sıfatları ile sıfatlanmıştır.

Bu nefsin bir adı da “Zekiye - temiz”dir. Bu nefse, şahlık – başkanlık- sıfatı da verilmiştir. Bu nefsin tam tekâmülü ise “Nefs-i Natıka”da yok olmaktır. Nefsi Natıka-ı kâinat, Ruhların babası, büyük Muhammedi Ruhtur.

Nefs-i Safiye artık nefis değildir. O Kutsal Ruh ile “Ruh-u Kutsi” aynı şey olmuştur. Dış iç, iç de dış olmuştur.

“İnsanı karışık sudan yarattım, Onu tecrübe ederiz”(Dehr-İnsan:2) Âyeti ile Onda iyilik galip olmuş, kötülükten kurtulmuş, imtihanı kazanmıştır.

Tohum, iki türlü yok olur. O, ya bir tarlada ekilip yok olur ki; bu yok oluşta tekrar bir var oluş ve sonsuzlaşma vardır.Bir buğday tohumu bir tarlaya ekilir o varlığını tarlada yok eder.Ancak bu yok oluşta 7 dal peyda olur, her dalda 7 başak, Tanrı dilerse, her başakta 100 dane olur, 700 dane yeniden ekilse, sonsuza doğru uzar gider. Rakam birden başlar ve sonsuza gider, rakamın sonu yoktur. Sonsuz rakamlara yine vahid -bir -hakimdir. Her rakam, birlerden meydana gelir ve sonsuza gider. Bu da Tanrı’nın birliğini ve sonsuzluğunu isbatlar. Tanrı birdir, biri,birliği, beraberliği, dirlik – düzeni sever. İkiliği, bölünmeyi, fesadı – anarşiyi- sevmez.

“Gelir bir bir, gider bir bir, kalır bir,

Şek yoktur, şüphe yoktur, hep bir, Allah bir”

Nefs-i Safiyeyi tamamlayan, ahlak-ı hamidiye –övülmüş huylar ile bezenmiş olur. Bu nefsi taşıyan Zâtın duası kabul olur. Çünkü bu Zât, hayırlı işler yapar ve hayırlı dualar eder. Tanrı, bizi ve kullarını, bu Zâtların duasına mazhar buyura...

Nefsini kıran, sonunda Mevlâsına vasıl olur, sonsuz devlete, mutluluğa erer.

Yukarıda konu edilen yedi nefsin her birinin ayrıca dört bölümü vardır. Bu bölümler, Seyr-i süluk ve nefisle mücadele ile, tedrici –yavaş yavaş aşılır. Gölgenin yavaş yavaş çekildiği, ağaç ve çocuğun yavaş yavaş büyüdüğü gibi .

Yukarıda, tohum iki türlü yok olur demiştik. Birincisi anlatılmıştır. İkincisi de: Tohum ya da ambarda çürüyerek kendi nefsinde yok olur. Bu ikinci yok oluşta, tarladaki yok olup, yoklukta tekrar varlık bulma yoktur. Ambarda, nefsinde çürüyüp yok olmak, helâk olmaktır.

Bunun gibi insan da Tanrı’sında yok olursa, tekrar o yoklukta Tanrı varlığını bulur. Sonsuz bir damla gibi, sonsuz denize dalıp sonsuzlaşır. Eğer Tanrı’ya kavuşup, Tanrı’da yok olamaz ise, tohumun ambarda çürüdüğü gibi iç yapısı, dış yapısında çürüyerek yok olur, helâk olur. Ebedî hayatı kaybeder. Zira Tanrı’nın, Cehennem diye bildirdiği mahaller de kat kattır. En altta kalan zalimlerin iç yapısı, orada müthiş azap çektikten sonra, zamanla buğdayın ambarda çürüdüğü gibi, o da koyu karanlık mahalde çürür, tamamen maddeleşip, taşlaşıp helâk olur. Canlılık sıfatı ondan alınır.

Tanrı bizi zalimlerden olmak tehlikesinden korusun.

Paylaş: