Tertemiz Ehl-i Beyt’e sevgi

Salik'in (Tanrı Yolcusunun), Ehl-i Beyt'i sevmesi (muhib olması) lazımdır.

Yüce Rabbımız buyurur:

-"İnnema yüredullahu liyüzhibe ankümürricse Ehl-el Beyt'i veyütehhireküm tethira - Ehl-i Beyt, mutahhardır. Tahir (temiz, tertemiz)’dir. Allah, Onların tahir olmasını irâde etti (diledi) ". (Ahzab-33).

Tanrı Yolcusu her Müslümanın, Hz. Peygamberin.(a.s.v) Ehl-i Beyt'ini muhakkak sevmesi lazımdır. Yüce Peygamberimiz buyurur:

"Sizi maddi ve manevi bakımdan beslediği için "Allah'ı" seviniz. "Beni", Allah sevdiği için seviniz. "Ehl-i Beyt'imi" ise, ben sevdiğimden Ötürü seviniz". (200)

Ehl-i Beyt'i sevmeyenin, imanı yoktur. Ehl-i Beyt'i sevmek, imandandır. Çünkü Ehl-i Beyt, yani "Ali, Fatma, Hasan ve Hüseyin hazretleri" efendilerimiz (201) Resûllah'a (a.s.v.) tam inanan, Ona tam uyan, Onun yoluna can, baş koymuş, Onun Sünnetini (yaptıklarını) tam yapanlardır.

Onları sevmeyen, (bu nedenle) "Peygamberi (a.s.v.) ve Onun Dinini, yolunu sevmiyor" demektir. (202)

Peygamberi sevmeyen de dinsizdir, Allah'ın düşmanıdır. Ehl-i Beyt'i seven, Peygamberi(a.s.v.) ve Onun Dinini sever. Ehi-i Beyt'in yüceliği, temizliği hakkında Sevgili Peygamberimizin çok: Hadisleri vardır.(203)

Ehl-i Beyt'in sevgisi de şöyle belli olur: Onların bol bol bahsi edilir. Sohbeti yapılır. Tabii, "Peygamber'in (a.s.v.) yolunda gitmek, Kur'an'dan ayrılmamak", baş koşul...

Ancak Kur'an'a tâbi ve Sünnete riayet ediyor gibi görünüp de, Hz. Ali (k.v.) ve kutsal oğullarının (Onlara selam olsun) sık sık sohbetini yapmamak; Onların baş düşmanı olan Muaviye'yi müdafaa etmek (savunmak), Ehl-i Beyt sevgisi ile bağdaşmaz.

Peygamberimiz (a.s.v.) buyurur:

"Ben gidiyorum, size "iki emanet'' bırakıyorum: Kur'an ve Ehİ-i Beyt'im". (204)

Bir taraf, Kur'an'ı Kerim’den yana gözüküp Ehl-i Beyt'in bahsini ya da konusunu açmamakta; sohbetini sık sık yapmadığı gibi, Ehl-i Beyt'in, Ehl-i Beyt İmamlarının (Onlara selam olsun) adını dahi bilmemekte...

Bir taraf da, Ehl-i Beyt'i tutuyor görünümünde, Kur'an'dan bir şey bilmemektedir. Kur'an'ın emirlerini tutmadığı gibi, Kur'an'ın buyruklarını (Namaz, Oruç, Gusül gibi...) inkâra kalkışmaktadır.

Bunlar, "yanlış" yollardır. Her iki taraf da saptırılmıştır.

Gerçek şudur; "Kur'an-ı seven, Ehl-i Beyt'ten; Ehl-i Beyt'i seven de Kur'an'dan ayrılamaz". Ayrılan, sapar! Kuş, "İki kanatla" uçar. Tek kanatla uçulamaz...

Nur Risalelerini yazan Said-i Nursi efendi, "Hakikat Nurları" ve "Mektubat" isimli eserlerinde bu hususa çok yer ayırmıştır. O da Peygamberimizin (a.s.v.) "bize iki şey bıraktığını", bunların da "Kur'an-ı Kerim ve Ehl-i Beyt olduğunu". "Cemel vakası" ile "Sıffeyn Harbini" birbirine "karıştırmamamızı”, açık yüreklilikle açıklamıştır. Mektubat'ının 12 ile 124. sahifelerinde Ammar(r,a)'ı öldüren tarafın tâği (âsi) " olduğunu, bir Hadisle ispatlamıştır. (205)

Ammar bin Yâsir (r.a.) hazretlerini, Muaviye ve taraftarları öldürmüştür. Yine Muaviye ve taraftarları, Veysel Karani efendimizi, Hz. Ebubekir efendimizin oğlu Muhammed'i de (r.a.) "Sıffeyn"de öldürmüşlerdir. (206)

Said-i Nursi efendi bütün mollalara rağmen, bu konuda çok cesaretle ve bilimsel şekilde "Cemel Harbi'nin, bir "içtihad" harbi olduğunu, "ama Sıffeyn'e gelince" diye başlayarak, "Ali İbni Ebi Talib (k.v.) hazretlerinin","Din ve Hilâfet harbi" yaptığını, Muaviye İbni Ebi Süfyan ve taraftarlarının "Saltanat ve Siyaset harbi" yaptıklarını; “Sıffeyn'in içtihat harbi olmadığını" açıklamıştır.

Hatta bu zat, "Mülûki Emeviye'nin (Emevi Melikleri krallarının) bütün bütün Din-i İslâm'ı "ortadan kaldırmayı" istihdaf ettiklerini (hedeflediklerini), ancak Hz.Ali (k.v.) efendimizin Önleyebildiğini; zaten Hz. Ali'nin "Şâh-i Velayet" olduğu halde dördüncü Halifeliğe kalmasının nedeninin de bu olduğunu; Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman (Allah Onlardan razı olsun) efendilerimizin, Muaviye ile "baş edemiyeceklerinden", Hz. Ali (k.v.) efendimizin “dördüncü Halife olduğunu" yazmıştır.

Allah ondan ve Onun gibi "gerçeği" korkmadan, açıkça yazan İslâm âlimlerinden razı olsun. Onun eserleri, okunmaya değer doğrusu. Tavsiye ederim.

Hz. Ali'yi(k.v.) seven, Muaviye'yi sevemez. Hz. Ali'yi (k.v.) sevmeyenin de imanı olmaz!'.,(207)

Bu konuları ikinci kitabımız, "İSLÂM'DA MEZHEPLER VE YÜKSELİŞ" ile "GÜNAHSIZLAR" da, yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim'in Âyetleri, Sevgili Peygamberimiz (a.s.v.)'in Hadis-i Şeriflerinin ışığı altında, İslâm Tarihlerinin anlatımıyla detaylı olarak inceledik. İrdeledik ve saygıdeğer okuyuculara sunduk. Tavsiye ederim.

Ya Rab! Bizi dur (uzak) etme evlâd-ı Ali'den.'...

Biz de O'nun bendesiyiz tâ ezelden, "Kâlu beli "den....

_______________________________________________________________________________________________________________

(200) Abdullah b.Abbas (r.a.)den; Onların Âlemi. Seyyid Ahmed er Rufai (r.a.) Çev. A.Akçiçek, Rahmet ve Bahar yayınları. Tirmizi,Tac Ter. Bekir Sadak, C,3, S.650, İst 1973.

(201)"Resullah buyurdu ki Ehl-i Beyt; Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin'dir, işte bunlar benim Ehl-i Beyt'imdir, Ya Rabbi! "Ayşe Annemizden: Müslim, Sahih,C.7, S.130.

Ümmü Seleme Annemizden: Tirmizi, Sünen, C.5, S.663,

(202) "(Ya Muhammed!) De ki! Allah'ı seviyorsanız, bana biat edin.Allah da sizi sevsin sizi seve.." (ÂÎ-i imran-31).

(203) BK. Hadis kitaplarının birçoğunda "Ehl-İ Beyt'in (Hz. Ali, Hasan, Hüseyin, Fatıma annemiz) efendilerimizin "faziletleri bölümü",

(204) Zeyd b. Sabit'ten; Ahmed b.HanbeI, Müsned.C.3,S.17. Tirmizi, C.2, S.308. Suyûti, Camiussağir, Terc. Abdullah Aydın,C.2,S59. Ayrıca Ebu Hureyre'den; Suyûti, Camiussağir,C.2, S.597. Ayrıca Teberâni ve diğerleri.

(205) Peygamberimiz' (a.s.v.) buyurur: "Ammar'ı muhakkak asiller,tuğyanehli (azgınlar) öldürecektir".(Buhari,Kitabus-salât;Müslim,Kitâbü'lfiten;Tirmizi,Menâkıb;Müsned,Tabakât v.b.)

(206) Bu konular, tüm ayrıntılarıyla "İslâm Tarihlerinde vardır.

(207) Yüce Peygamberimiz (a.s.v) buyurur: " Ali'yyün minni ve ene minhü- Ali bendendir, Ben Ali'denim". Bera b. Azib (r.a.)'dan, Tirmizi,Tac Terc. Bekir Sadak, C.3,S.62O.

"Ben kimin Mevlası isem, Ali de Onun Mevlasıdır. Yani Ben kimin efendisi isem Ali de Onun efendisidir". Zeyd b. Erkam (r.a.)den; Tirmizi; Tac Terc.C.3, S.619. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.4, S.281.

Paylaş: