HZ. İsa Mesih (AS) ‘in Hakikatiyle İlgili Gerçekler

Hıristiyanlara (kiliseye göre) Hz. İsa (as) ruh değildir. Onlara göre İsa Mesih Tanrı'nın oğludur. (Teslis-üçlemelere göre böyledir. Üçlemeleri şudur: Baba, oğul, ruh) Bu üçlemede görüldüğü gibi Hz. İsa, ruh değil Rab’bın Tanrı’nın oğludur.

Kilise İsa’yı ruh bilmez, doğrudan Tanrı'’nın oğlu bilirler. Bu durumda Tanrı'nın oğlu Tanrı’nın parçası olur. O da Tanrı olur. Yani Hıristiyanlar, Hz. İsa’nın tenini, beşer olan organik fiziki yapısını, Tanrı'nın oğlu kabul ederek Hz İsa’nın bedenini, Tanrılaştırmış olurlar. Hâlbuki Tanrı', nurdur. Cinsiyeti yoktur. Nur olan Tanrı'nın sureti ve şekli de yoktur. Tanrı', erkek ve dişi de değildir. Hz İsa ise erkek olan bir insandır. Doğmuştur, büyümüştür ve yemiş içmiştir. Hıristiyanlara göre İsa öldürülmüş ve kanı akmıştır. İsa erkek olduğuna göre babası bilinen Tanrı' da erkek olur. Bu görüş bir saçmalıktır, safsatadır. İlmi bir yanı olmadığı gibi İncil’lerde de oğul kelimesi yoktur. Ve Tanrı' İsa’ya hitaben ‘’Ey oğul! Ey oğlum!’’ diye bir hitapta bulunmamıştır. Bu safsatalar hep Pavlos vb. sapkın ve şaşkın ruhbanların görüşüdür. Pavlos havari de değildir. Tevratda ve Hz. Davud’un mazburlarında (Zebur) da oğul kelimesi geçmez, Kur’an‘da da geçmez.

Tanrı', kenarsız sonsuz nurdur, güçtür. Bu nedenle tektir, birdir zira iki veya daha fazla sonsuz sınırsız var olmaz. Ayrıca Tanrı'nın varlığı kendindendir. O ilk nedendir. Ve kadimdir. Bu nedenle varlığı zorunludur. İki sınırsız varlık olmayacağından birliği ve tekliği de zorunludur. Hıristiyanlara göre İsa, Tanrı'nın ruhu ve kelimesi değil doğrudan Tanrı'nın oğlu (parçası)yani dolayısıyla Tanrı'dır. Halbuki İsa‘yı bir kadın doğurdu ve o yavaş yavaş aynı diğer insanlar gibi büyüdü. Ayrıca kilise, Tanrı'nın Hz. İsa’nın içine girdiğini, İsa’nın tenini kendisine zırh(kap) edindiğini de söylerler. Bu da ayrı bir saçmalıktır.

Tanrı' sonsuz kenarı olmayan bir nurdur ve mükemmeldir. Zırha (kaba) ihtiyacı yoktur. Sınırsız varlık, sınırlı varlığın içine sığmaz. Sınırsız sınırlıya sığmaz. Adem de peygamberler de Adem’in çocuklarında ve İsa‘da olan ruh, Tanrı'nın ruhudur. Ve Tanrı' ruhunu, insanın bedenine üfürmüştür. Yani bedene giren ruhtur. Tanrı'nın kendisi değildir. Kendisi hiçbir şeye sığmaz. Onu hiç kimse kapsayamaz. O her şeyi kapsar.

’’Allah her şeyi ihate etmiştir-kapsamıştır.’’(Fussilet- 54)

Ancak Tanrı' ruh ve kalp aynasına yansır. Bir cam parçasına yansıyan gökteki güneş gibi…Yoksa güneş gelip camın içine girmemiştir. O bir yansımadır.

‘’Yere göğe sığmam inançlı (kamil inançlı)kulumun kalbindeyim.’’ Kutsi hadisi bu anlamdadır. (Kırk Kutsi Hadis Sadreddin Konevi s. 82 Vahdet Yayınl.İst, Temyiz, 117; Acluni, Keşfül Hafa,c.2,s.99 Anna Maria Schimmel İslam'ın Mistik Boyutu s.191. Kabala Yayınevi) Bu gerçeği insanlara açıklayan ise Hz.Muhammed (a.s. v) efendimizdir. Bu Bir…

‘’İsa Tanrı'dan bir ruh ve kelimedir(sözcük).’’ (Nisa-171)

Kur'an’daki ayette geçen İsa’dan maksat, İsa’nın ruhani yönü İsa’da olan Tanrı''nın ruhudur. Kelimeden maksat da yine İsa’nın ruhudur. Zira ruh Allah’ın emri olduğundan aynı zamanda Allah’ın kelimesidir de.

Ruh ve kelime İsa’nın (A.S) beşeri yönü olan teni değil ruhani yönü olan ruhudur. Tanrı', İsa’nın organik olan tenine (fiziki yapısına) ruh ve kelime dememektedir. Çünkü ruh ve kelime yemez, içmez ve ölmez. Ruh ve kelimenin cinsiyeti olmaz. Allah’ın ruhu ve kelimesi erkek veya dişi değildir. Ruh ve kelimenin kanı da olmaz.

Kilise (Hıristiyanlar) Hz. İsa’yı ruh bilmedikleri halde (onlara göre İsa ruh değil, doğrudan Tanrı'nın oğludur.) Kur'an’da geçen ‘’İsa Allah’tan bir ruh bir kelimedir.’’(Nisa-171) Ayetini alırlar ve Müslümanlara karşı silah olarak kullanırlar. O zaman şu soru sorulur kendilerine: Bu ayet bu beyan Kur’an’da olduğundan ve bunu Hz. Muhammed açıklamış olduğundan, Kur’an’ın Allah’ın kitabı olduğunu ve Hz. Muhammed’in Allah’ın peygamberi olduğunu kabul etmiş oluyorsunuz. Kur'an’da geçen:

’İsa Allah’tan bir ruhtur.’’(Nisa-171) Ayetini kabul ediyorlarsa o zaman Hz. Muhammed‘in peygamberliğini Kur'an’ın Allah’ın kitabı olduğunu ve Müslümanlığı kabul etmiş oluyorlar. Yani Müslüman oluyorlar. Bu da İKİ…

Zira Hz. İsa’nın Allah’tan bir ruh olduğunu Kur'an ve ilahi mesajcımız Hz. Muhammed bildirmektedir. Kilise, İsa’yı ruh bilmez. Onun fiziki yapısını Tanrı'nın oğlu bilir. Yani oğul ayrı ruh ayrıdır. Üçleme teslis teorisine göre yapmak istedikleri Hz İsa’nın tenini ruhtan da üstün kılıp doğrudan Tanrı'nın parçası oğlu yapmaktır. İsa‘yı Tanrı'laştırmaktır. İsa’nın fiziki- beşeri yapısını Tanrı'laştırmaktadırlar. Kur'an’ı Kerim de (Şerefli Kur’an) Allah, Hz. İsa örneğinin Adem örneği gibi olduğunu bildirmektedir. Şöyle ki:

’Hz.İsa’nın örneği, Allah’ın yanında Adem örneği gibidir.’’(Al-i İmran-59) buyurmaktadır. Adem’in bedeni ise topraktır. Hz. İsa da bedenini, Adem’in çocuklarından bir kadın olan Meryem’in teninden kanından almıştır. Hz. İsa’nın bedeni de topraktır. Allah–u Taala, Ademin bedenine ruhunu üfürdüğü (ilettiği) gibi İsa’nın bedenine de ruhundan bir ruh üfürmüştür (iletmiştir). Allah Ademin bütün çocuklarına da ruhundan üfürmüştür. Allah’ın ruhu ise nurdur ve kutsaldır. İnsandaki akıl ve düşünmek sıfatı-niteliği ruhtan gelir. Hayvanlarda akıl ve düşünme niteliği yoktur. Ruh sadece Adem ve çocuklarında vardır. Bu gerçekten dolayı Hz. İsa’nın diğer insanlardan bir üstünlüğü ve ayrıcalığı yoktur. Hz. İsa’nın üstünlüğü Allah’ın ruhunu taşıdığından değil (zira ruh, Allah’ın ruhu, bütün insanlarda vardır.) Peygamber oluşundandır. O da nebilerden bir nebidir. Peygamberler ise diğer insanlardan, nebi olarak üstündür. Hz. İsa da diğer peygamberler gibi Allah’ın kulu olan bir nebidir. Zaten Allah da Kur’an’da:

“Mel mesihibnü Meryeme illa resul- Ya Muhammed Meryem oğlu Mesih, Peygamberden başka bir şey değildir”(Maide 75) buyurmakta ve bu suretle Hz.İsa gerçeğini noktalamaktadır. Allaha göre, Hz. İsa kesin olarak Peygamberdir, başka bir şey değildir, diğer bütün Peygamberler gibi.

Allah’ın ruhu ise pak ve kutsaldır. Allah’ın emir ve kelim sıfatıdır. Ancak nebilerin ve velilerin ruhları Allah tarafından mahfuzdur(korunmuştur). Diğer insanlardaki ruhlar ise insanların yaptıkları kirli işlerden dolayı zamanla katılaşır cismanileşir. Bu durumdaki insanların taşıdığı ruha kötü ruh denmez. Katılaşmış, cismanileşmiş ruh denir. Zira Tanrı'nın ruhuna, insanlardaki ruhlarına kötü denmez. Ancak kötü ve kirli işler yapan insanların ruhları narlaşır (ateşe dönüşür). Narlaşınca ona artık nurani değil nari (cismani) ruh denir. Örneğin ışık taşıyan enerjinin tekâsüf edip (yoğunlaşıp cisme maddeye dönüştüğü gibi ) yoksa asla Allah’ın kötü ruhu yoktur. Kötü olan, Allah’ın ruhu ve melekleri değil; şeytan ve ona uyan cinler ve insanlardır. Hz. İsa da, Hz. Adem de ve Adem’in çocukları da ten(beden) ve ruhtan ibarettir. Hz. İsa’nın üstünlüğü ruhtan değil, diğer peygamberler gibi peygamber oluşundandır. Üstünlüğü peygamberlikten gelmektedir.

Kur'an’da geçen ‘’İsa Tanrı'dan bir ruhtur.’’ (Nisa-171) ayetindeki ruhtan maksat ise, Hz. İsa’nın bedeni fiziki yapısı olmayıp o bedenin içindeki Tanrı'nın ruhudur. Bütün insanların da bedeninin içinde Tanrı'nın ruhu vardır. Nitekim Musa ile Allah’ın konuşması da Musa’nın bedeni yönü ile değil ruhani yönü iledir. "Ben Musa ile konuştum- Kellemallahu Musa teklima" (Nisa, 164) ayetinde geçen Musa’dan maksat, Musa’nın bedeni yönü değil ruh yönüdür. Allah, insanların ruhlarını, bu dünyadaki almış oldukları isimleri ile çağırır. Bu ayette Allah, Musa’nın ruhuna Musa demektedir. İşte “İsa Allahtan ruhtur” ayetinde geçen İsa kelimesi ile de İsa’nın bedenini değil, ruhunu kastetmiştir. Çünkü Allah, insanların ruhlarını bu dünyada almış oldukları isimle çağırır ve dünyadaki isimleri ile onlara hitap eder. Allah’ın sesine ise fiziki kulak dayanamaz ve Allah’ın zatını görmeye de fiziki göz dayanamaz. Allah'ın, Hz. Musa ile konuşması Musa’nın ten kulağıyla değil ruh kulağı iledir. Bu ayetteki Musa’dan maksat, Hz Musa’nın bedeni değil ruhudur. Zaten Hz Musa’da Allahın sesinin içine dolduğunu, içinde duyduğunu beyan etmiştir. Nitekim Allah, diğer bir ayet de hiçbir beşerle (insanla) vahiy veya bir perdenin ardından olmadıkça konuşmadığını da beyan etmiştir.

’’Min vera-i hicap-bir perdenin ardından konuşurum.’’(Şura-51) Kur’an’daki bu ayet de göstermektedir ki Hz Musa’nın beşeri –fiziki yönüyle değil, ruhani yönüyle konuşmuştur, Yüce Rabbimiz Allah-u Azimüşşan. Bunun gibi Allah, İsa'nın bedenine değil; ondaki Ruha ruh demektedir. Zira ruhlar, insanların bu dünyadaki adları ile adlandırılırlar.

Ruhun cinsiyeti ve şekli yoktur. Doğrudan nurdur ve güçtür. Düşünme ve akletme–anlama niteliği vardır. Daha nice nitelikleri de vardır. Ruh hangi bedene üfürülürse o bedenin şekil ve suretinde görülür. Erkeğe üfürünce erkek suret ve şeklinde belirir. Kadına üfürünce kadın suret ve şeklinde belirir. Tabi bu iç âlemde böyledir. Zira ruh dışarı çıkmaz. Ayrıca ruh hangi insana üfürülürse o insanın ismiyle de tesmiye edilir(adlandırılır). Allah hiçbir beşere (insana) görünmez ve hiçbir insanla konuşmaz. Allahın muhatabı ruhtur. Peygamberlerin ve velilerin ruhlarıyla, konuşur ve ruha görünür. Ruh da ruh gözüyle Allah’ı görür, ruh kulağıyla Allah’ın sesini işitir ve Allah izin verirse ruh da ruh lisanıyla Allah’ la konuşur. Ruhun girdiği insanın şekil ve suretinde belirmesi ve o insanın adıyla adlandırılması, Allah’ın insana kişilik–kimlik tanımasıdır ki; bu yüceler yücesi Rab’bın insanı yüceltmesidir. Allah‘tan sonra yüce olan İNSANDIR.

“Velakad keremna beni Ademe-(Biz Adem evlatlarını çok şerefli kıldık –İnsanı çok yüce kıldık)” (İsra- 70)

Ruhun tenasül aletleri ve bağırsakları yoktur. Cennette ve cehennemde türeme de yoktur. Ayrıca ruhun şekli de yoktur. Su ve elektriğin –ışının-şekli de yoktur. Su hangi kaba girerse ve elektrik de hangi ampule girerse o kabın ve o ampulün şeklini alırlar. Ruhta hangi insana üfürülürse O insanın şeklini alır. Ve insanın adı ile adlanır. Tanrı dilerse ruhlara yedirir içirir ama yiyip içtikleri, hücrelerden oluşmuş organik yemekler ve içecekler değildir. Allah, cennette ruhların cennet meyvelerini, dünya meyvelerine benzettiklerini(teşbih) bildirmektedir. (Bakara-25) Cennetteki meyveler ve içecekler nurdan oluşmuşlardır. Cennetteki diğer her bir şey de nurdan oluşmuştur. Cennet ve içindekilerin hepsi nurdur, nurdandır.

TÜM İNSANLARA SELAMLARIMLA ARZ EDERİM.

3.7.2007

Dip not: Kazım Yardımcı’ya ait www.varliktanveriler.com adlı sitedeki verilerin hepsi Adıyaman Mahalli gazetelerinden “ADIYAMAN'DA BUGÜN” “ADIYAMAN'DA OLAY” ve daha önceleri de “YENİYOL” gazetelerinde aynen yayınlanmıştır. Aynı zamanda siteye yüklenmiş olan, MUHAMMED, İSA, ADEM isimli Kazım YARDIMCI’YA ait kitap ve verilerde: Hz.İsa (A.S) ile ilgili veriler (yazılar), bilgi edinilmesi ve haberdar olmaları için, bütün dünya kiliselerine siteyi tıklamaları için ayrıca mail olarak gönderilmektedir. Başta Fener Rum Patriği olmak üzere birçok kiliseden teşekkür alınmıştır. Ayrıca, Türkiye’deki bütün aydınların siteyi tıklamaları, haberdar olmaları için mail çekilmekte ve birçok aydından teşekkür alınmaktadır. Köşe yazarlarımızın (aydınlarımızın) ayrım yapılmaksızın aşağı yukarı hepsine mail çekilmektedir. Amacımız; bu konu ile ilgili olan bütün merkezleri o arada TASAVVUF-MİSTİSİZM ile alakadar olanları haberdar etmektir. Çünkü biz, DİNİN ÖZÜ OLAN TASAVVUFU savunmaktayız. Bize göre, geleneksel tekke işlevini yapamamaktadır. O yolla Tasavvufa hizmet etmek olanağı zorlaşmıştır.

Ama şu da bir gerçektir ki; TASAVVUF, MEDRESELERDEN tezahür etmemiştir. TASAVVUF, TEKKEDEN tezahür etmiştir. Türk Edebiyat Tarihi bunun böyle olduğunun şahididir. Amacımız, Hz. İsa Mesih’in(A.S) gerçeğini, Kur’an, İncil ve Tevrat doğrultusunda BÜTÜN İNSANLIĞA açıklamaktır.

“ALLAH BİR” diyen bütün Museviler ve İseviler ÖZDE bizim kardeşlerimizdir. Onlarla ortak müktesebatımız vardır. Onların doğrularını kabul eder, yanlışlarını reddederiz. Ve bütün bu yazmış olduğumuz kitaplarda ve sunmuş olduğumuz verilerde, hiç kimseye bir hakaretimiz olmamıştır.

Amacımız GERÇEKLERİN bilinmesidir. Dilimiz döndüğü kadar, bu konulara ilmi, bilimsel bir açıklık getirmektir. 101.verimizde düşünsel ve kültürel muhataplarımızın kimler olduğu içtenlikle açıklanmıştır.

BÜTÜN İNSANLIĞA SELAM, BARIŞ.....

SEVGİLERİMLE…

KAZIM YARDIMCI

TÜRKİYE/ADIYAMAN

Not: Bu yazı 5.7.2007 tarihinde “ADIYAMAN’DA OLAY” gazetesinde yayınlanmıştır.

Paylaş: