Dünya ve Maneviyat

İslâm’a göre Tanrı yolcusu, bütün önemi Mâneviyata verecek; dünyaya çok önem vermeyecektir.

Büyük peygamberimiz (a.s.v.); “Bütün kötülüklerin anası dünya sevgisidir.” Buyurmuştur. (4)

Dünyaya çok önem verilmeyecek. Çünkü dünya, fânidir. İnsan da fânidir. Tanrı ve Mâneviyat alemi bâki (daimi) dir.

Ancak Allah, dünyayı da çok sevdiği ilk tecellisi, ilk Ruh Peygamberimiz efendimizin (a.s.v.) hatırı ve hürmeti için yarattığından, her ne kadar dünya süfli (bayağı) ise de; yine ona da bir şirinlik sinmiştir. Bu nedenle, Peygamberin hatırı için yine Peygamber (a.s.v.) aşkına birazcık sevilmesine müsaade vardır. Ancak o asla ve asla kalbe sokulmayacaktır. Dışarıdan ve göz ucuyla sevilecektir.

“Levlâke levlâke lema halaktü’l eflâk- Sen olmasaydın ya Muhammed! Diğer nesneleri yaratmazdım!..” (5)

Bu şuna benzer: Güneş olmasaydı, diğer nesneleri yaratmaya lüzum olmazdı. Bizim Peygamberimizin (a.s.v.) Ruhu, on sekiz bin Âlem içinde Güneş gibidir! Dünya da bir yıldız gibidir. Eğer onda bir şirinlik varsa; Bu da yine Güneşten gelmektedir. Tanrı buyuruyor:

“Bilin ki; Dünya hayatı ancak bir oyundur, bir eğlencedir, bir övünme vasıtasıdır. Mal ve evlat çokluğudur... Dünya hayatı, bir gurur metaı (aldanış kaynağı)dır.”(Hadid-20)

Dünyanın bu nitelikleri, kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de apaçık bildirilmektedir. (6)

Gurur, şeytan sıfatıdır. Öyleyse insan, bilhassa Tanrı yolcusu dikkatli olmalı; kendini dünyaya kaptırmamalıdır. Ayrıca gaflete, Tanrı’yı unutmaya vesile olur.

İslam dini, dünyayı sevmemeyi, ona bağlanmamayı ancak; muhakkak “çalışıp”; kendi emeği ile kendisinin ve çoluk çoğunun mâişetini (geçimini) temin etmesini, kimseye yük olmamayı kesinlikle emretmiştir.

İslamiyet, tembelliği reddeder!..

Ayrıca dinin bekası için kendi mâişetinin dışında Müslümanların çalışıp devletin gücünün artırılmasına, yani İslâm’ın, İslâm düşmanı devletlerden üstün ve kuvvetli olmasına çalışmasını emreder. Çünkü devlet zayıflarsa; düşman İslâm yurdunu işgal eder. Müslümanları zorla dinden çıkarır. Camilerimizi ya Kilise, ya da pavyon eder. O zaman ne din kalır; ne namus, ne de iman!.. Milli kültürümüz imha (yok) olur.

Müslüman’ın gayesi, kendi devletini diğer devletlerden üstün tutmak olacaktır. Malı ve canı ile devletine yardım edecektir. Canını ve icabında malının tamamını devlete verecektir. Eğer bunu gaye edinmemiş ise; o Müslüman bin defa Hacca gitse, her gün Oruç tutsa, gece sabaha kadar Namaz kılsa; Tanrı ve Peygamberin (a.s.v.) huzurunda Onun yeri yoktur. Yüzü karadır.

Çünkü devlet olmazsa din olmaz! Dinin düşmanı çoktur. Onu koruyacak güçte devlettir.

Devletin korunması da, Müslümanların, Milletin birlik ve beraberliği ile olur. İslâm’ın en karşı olduğu kavram bölücülüktür.

“İnnemel Mü’minune ihvetün veeslihu beyne eheveyküm – Mü’minler kardeştir.Kardeşlerin arasını ıslah edin (sulhu-barışı sağlayın; yani birliğinizi beraberliğinizi bozmayın)”. (Hucurat-10)

        Allah, fazlı rahmeti ile Müslümanların dirliğini, Milletimizin birlik ve beraberliğini koruyup, yurdumuzu düşman istilasından esirgeye. Peygamberimiz ve Ehl-i Beyt’i, Evladı ve Ashabı hürmetine... (7)

(4) İbn ebi’d dünya ve Beyhâki’den; İhya-ı Ulumi’d Din, Gazali,C.3, S.454, Bedir yayın. İst. 1974

(5) Aclûnî, C.2, S.163

(6) Bkz. Kur’an’ı Kerim: Bakara 212, Âl-İmran-14 ve diğer Ayetler.

Yüce Peygemberimiz (a.s.v.) buyurur: “Altın ve gümüşün kulu helâk oldu; sürçmedi, tamamen helak oldu”. (Enes. b. Mâlik r. a.’den; Tirmizi, İbn Mâce, Hâkim’den)

(7) Bu bölüm, 17.,31.,37., ve 50., konularla ilgili ve bağlantılıdır.

Paylaş: