Allah “Bir”, şüphesiz!

Tanrı Yolcusu, Allah’ın “bir” olduğuna yüzde yüz inanacak. Hiç şüphe etmeyecek.

Tanrı Yolcusu, Tanrı’nın birliğine, tekliğine tam inanacak; şüphe etmeyecektir. Tanrı, var olanın kendisidir. Tanrı’dan başka var yoktur.

Nesnel alem, Tanrı’nın belirlenmesinden, tecellisinden ibarettir. Alemler, doğa, Tanrı’nın belirtisi, görüntüsü, zıllı yani gölgesidir. Tüm nesnelerin aslı atomdur. Atomun aslı da büyük bir enerji, güç taşıyan elektrik (ışık)tir. Kainatı (tüm nesneleri) atomlarına ayırdığımızve atomu da parçaladığımız zaman; sonsuz bir ışık içinde, sonsuz bir güçle karşılaşırız. Işıktan başka bir şey kalmaz. Yani “bir şey” kalır. “Kesret”in (çokluğun) yerini “vahdet (birlik, teklik)” alır.

İşte bu ışığın (Nurun) kaynağı, özü; ezeli ve ebedi, yani başlangıcı ve sonu olmayan, sınırı ve bittiği nokta bulunmayan; sınırsız, kenarsız ”muazzam Nur” olan Tanrı’dır…

Çünkü “yok” , yoktur. Yok denen mevhum (kavram) olmadığına göre, “var”ın sonu, kenarı yoktur. Var, sonsuzdur. İşte bu Uluhiyettir, yani Tanrı’lıktır.

Varın (Tanrı’nın) sınırı olmadığına ve yok denen kavram da bulunmadığına göre, Tanrı’nın yani “Var’ın varlığı zorunludur!.. “Yok’unda, yokluğunun “zorunlu” olduğu gibi…

Varın (Tanrı’nın) sınırının olmadığı ispatlı olduğundan, Tanrı (Var), “bir” ve “eşsiz”dir. Yani eşsiz birdir (Vahidü’l ehad). Çünkü iki tane sınırsız var olmaz! Bu durumda“sınırsız var” olan; daha doğrusu Var (Vücud) kendisi olan Allah (Tanrı), kesin olarak “bir”dir. “Eşsiz bir”dir!..

Nesneler de birer birerdir. Ama eşleri, benzerleri vardır.

Tanrı (Gerçek var), nesnelerin özü, kaynağı olan Var, sınırsız ve sonsuz olduğundan; benzersiz ve eşsiz biridir. Hak (Gerçek), bir ve eşsizdir.

-“Hüve’l evvelü ve’l ahirü vezzahirü ve’l batin - ilk ve son, dış ve iç O’dur”. (Hadid-3)

-“Leyse kemislihi şey’ün - Hiçbir şey (nesne), O’nun misli (dengi) değildir”. (Şura-11)

Hepsi O olana, nesneler nasıl denk olabilir?..

-“Lemyekün lehu küfüven ahad - Hiçbir şey, O’nun dengi değildir”. (İhlas - 4)

Hz. Peygamber (a.s.v.), 1400 yıl önce; her şeyin Tanrı olduğu… her şeyin Tanrı’nın belirtisi olduğu… Tanrı’nın sınırsız olduğu… Hiçbir şeyin mutlak varlık, varlıkların kaynağı Tanrı’nın dengi olmadığı… Tanrı’nın her şeyi kapladığı…

-“Ela innehu bikülli şey’in muhit - İyi bilin ki! Tanrı her şeyi ihata etmiştir (çepeçevre kuşatmıştır)”. (Fussilet - 54)

Her şeyi helak olup, sadece “mutlak varlık” Tanrı’nın baki (ebedi) kalacağı…

-“Küllü şey’in halikü’n illa vechuhu -Herşey yok olacak. Tanrı’nın yüzünden (Varlığın özü, mutlak varlık Tanrı’nın zatından) gayrı”. (Kasas - 88)

Tanrı’nın her an bir tecellide (bir iş ve harekette) bulunduğu yani Tanrı’nın statik (durgun) olmayıp; dinamik (hareketli) ve canlı bir varlık olduğu…

-“Külle yevmi’n hüve fi şa’n - Tanrı her an bir işte, bir tecellidedir (yani hareket halindedir)”. (Rahman - 29)

Doğada her şeyin düzen içinde olduğu… Her şeyin bir “nedene” dayandığı…

-“Küllü şey’in sebeba - Her şeyin bir nedeni vardır”. (Kehf - 84)

Hiçbir şeyin negatifsiz olmadığı…

-“Ve innehu halaka’zzevceyni’zzekere ve’l ünsa - Muhakkak O (Tanrı), her şeyin pozitifini ve negatifini yaratmıştır”. (Necm - 45)

-“O, her şeyi kaplamıştır”. (Fussilet - 54)

-“İlk ve son, dış ve iç O Tanrı’dır (Yani var olan O’dur!). Ve O, her şeyi bilir.” (Hadid-3)

Tanrı’nın “Alim, Hekim” ve çok büyük bir “sanatçı”, yani “Sani-i alem, alemin Sanatçısı” olduğu, kesinlikle Kur’an-ı Kerimde belirtilmiştir. (179)

-“İnnellahe yebdeul halke sümme yüiduhu - Muhakkak Tanrı, her yarattığın mebdei (kaynağı, özüdür) ve her mahluk (yaratık) sonra O’na (Tanrı’ya) iade olacaktır (dönecektir)”. (Yunus - 4, Ankebut - 19…)

“İnna lillahi ve inna ileyhi racium - Biz Allah’tanız ve Allah’a döneceğiz.” (Bakara - 156)

İşte doğadaki diyalektik ve işte Kur’an-ı Kerim’in 1400 yıl önce bunu haber verişi… “İnnehu halaka’zzevceyni’zzekere ve’l ünsa - Muhakkak Allah, her şeyi “negatif” ve “pozitif” yarattı.” (Necm - 45)

Bugün atomun bile, pozitif olana proton (poziton) ile elektrondan yaratıldığı bilinmektedir. (180) Nesneler ve doğa, “zıtların birleşimi” ile bütünleşmiştir. Bu zıtların daimi savaşları sona ermeyecektir. Bu savaşta, zıt kuvvetlerin biri, diğerine hâkimdir. Böylece doğanın ve varlığın, bireylerin ve toplumun yaşantısını devam ettirdiği apaçık ortadadır.

Doğadaki diyalektiği Kur’an ve Hz. Muhammed (a.s.v.), günümüzden 1400 yıl önce haber vermiştir. Nitekim Cenab-ı Allah, insanı ve doğayı “iki eliyle” yarattığını söylemektedir:

-“Yedeyillah - Tanrı’nın iki eli”. (Hucurat - 1).

Tanrı (Var olan) bir ve eli (belirtisi) ikidir.

-“Zü’lcelali ve’l ikram - Tanrı çok celadetli ve ikram edicidir”. (Rahman - 27-28).

-“İ’lemü ennellahe şedidü’l ikabi ve ennellahe gafuru’rrahim - Biliniz! Tanrı, çok bağışlayıcı, çok merhametli, şefkatli ve acıyıcıdır”. (Maide - 98)

Kısaca, “Celil ve Cemil”dir. (181)

Demek ki, eşsiz bir olan Tanrı’nın Zatında zıt sıfatlar, nicelikler bulunmaktadır. Zatı (Varlığı) “bir”, Sıfatları “iki” kategoridedir (182): “Celal-Cemal, Kahır-Lütuf, Gadap (Öfke)-Rahm (Şefkat)…”

Tanrı, kendisini ve Yüce Zatındaki zıt Sıfatları açıkça ve cömertçe Kutsal Kitabında - gerçeği bilelim diye - bindörtyüz yıl önce açıklamıştır. Bugün, doğada da bu zıtlığı görüyoruz. Acaba “diyalektiğin babası”, Hegel ve benzerleri mi yoksa “Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed (a.s.v.)”mi?!..

Diyalektiğin aslı, “Lahut”tadır. (183)

Doğadaki diyalektik, apaçıktır. Düzenlidir. İyi ve güzele doğru ilerleme (tekamül) göstermektedir.

-“O, her an bir şanda, tecellidedir”. (Rahman - 29).

Öyleyse Tanrı, her şeyi “yenileştiren”, fakat daima “güzelleştiren” bir değiştiricidir. O halde en büyük evrimi ya da köklü değişikliği Tanrı yapmaktadır. Sonsuz bir tekamül (olgunlaşma) içinde, sonsuz bir evrim, sürekli ve köklü değişiklik…

Hiçbir şeyin negatifsiz olmayacağı anlaşıldı. Öyleyse hiçbir şey, tümü ile yok edilemez. Çünkü negatif yok olduğunda; pozitif de yok olur.

Bu durumda, “mutlak eşitlik”de olamaz! Bir kesim, bir diğer kesimi yok edemez. Bu olanak dışıdır. Diyalektiğe ters düşmektedir. O zaman mümkün olan nedir?.. mümkün olan eşitlik değil, “eşdeğerlik”tir.

Doğada olduğu gibi, sosyal yaşamda da bir kesim, bir kesime hakim olur. Ve yaşam, devam eder… Ancak sosyal diyalektikte bir gerçek vardır: Eğer hakim olana taraf adilse, toplumda huzur ve sosyal ahlak (güzellik ve mutluluk) vardır. Ama hakim olan taraf zalimse; toplumda fesat (anarşi), sosyal ahlaksızlık, türlü iğrenç çirkinlikler ve kirli eğlenceler vardır.

Kur’an, sosyal kesimleri kabul etmiştir.

-“Vellezine tüd’ifu-Ozayıf,yoksulinsanlar”,

“Vellezine’stekberu - O ekabirler”, yani burjuva (kuvvetli ve mutlu azınlık) dediğimiz, bazı ülkelerdeki denetimi ellerinde tutan kesim. (Araf - 75, Sebe - 32).

Yüce Kitabımız Kur’an’da Tanrı, “ekabiri - burjuvayı” sevmediğini, Onlardan yana olmadığını bir çok Ayetlerle açıklamıştır. Hz. Muhammed (a.s.v.)’in, Mekke’nin kapitalistleri, yani aşiret reisleri ile mücadele verdiği hem Kur’an-ı Kerim, hem de tarihi kaynaklarla ispatlanmıştır: (184)

-“O, malı malı biriktirip halkı horlayan ve malının hesabına dalan kişilerin, karnını ateşle dorduracağım…” (Hümeze Suresi)

-“Ahirete değil de, dünyaya düşkün (haris) olanlara dünyadan, “dünyalık” vereceğini, ancak “ahiret” hayatından nasiplerinin olmayacağını”… (Şura - 20).

-“Para biriktirenlerin, öldükten sonra paralarını kızgın ateş haline getirip, alınlarının ortasına, yanaklarına, göğüslerine ve sırtlarının ortasına yapıştıracağını; o zaman “-Keşke daha az kazanmış olsaydık da, bu azaptan tez kurtulsaydık!” diye pişmanlık duyacaklarını…” (185)

-“Malın (nimetlerin), yalnız bir kesimin elinde devet haline gelmemesi” ; yani, “Ta ki Ya Muhammed! Bu mal, yalnız zenginler arasında dolaşan devet olmasın!...” (Haşr - 7)

Tanrı, herkese emeğinin karşılığının tam olarak verilmesini ister. Kimseye, emeğinden başka bir şey verilmeyeceğini bildirir:

-“Veenleyse li’l insani illa masea - Kimseye emeğinden başka bir şey yoktur.” (Necm-39).

Tanrı’nın “taksimatçıları” sevdiğini…

-“Vallahu yühibbü’l muksitin - Tanrı, taksimatçıları sever”. (Maide - 42).

-“inananlar inanmayanlara, “yoksullara yardım edin” dediğinde kafirlerin Mü’minlere; “Allah Onlara veremez mi?”dediklerini; böyle söyleyenlerin kafir olduğunu…”

Yasin Suresinin 47. Ayetinde apaçık açıklamıştır.

İnsanların hepsinin “eşit” olduğunu (186), hepsinin

“bir tek nefisten (Adem’den)” Yaratıldığını (187) ve Ademoğullarının mükerrem (asil) olduğunu; Allah’ın indinde ise sadece ”müttaki (Tanrı’dan sıkınıp kötü işler yapmayan)ların” asil olduğunu bildirmektedir.

-“İnne ekremeküm indallahi etkaküm” (Hucurat - 13)

Yani maddenin, maddi mevkilerin insana şeref ve asalet vermeyeceği; asaletin “biyolojik değil”, Ruhtan” geldiğini bildirmektedir.

İslam, maddi sınıflamayı, aristokrasiyi 1400 yıl evvel yıkmıştır. Hz. Muhammed (a.s.v.) devleti ailesine bırakmamasının yanı sıra “seçim, istişare, danışma ve tartışma yolu” ile bugünkü “Cumhuriyet” ve temsilci meclis, yani “özgürlükçü demokrasiyi” daha o zaman işaret etmiş ve kurmuştur. Ancak, Yüce Peygamberimizden (a.s.v.) 30 yıl sonra tekrar zalim burjuva kemsi İslam yığınlarına hakim olmuştur. (188). Ve olan olmuş… Böylece, din adına baskıcı bir sistem kurulmuş ve bu 1920 yılına kadar devam etmiştir. Arada bazı adil hükümdarlar gelmiş ise de “Dört Büyük Halife Dönemi”nde (Hulefa-i Raşidin Devri) sonraki devlet sistemlerinin batıl olduğu, İslam’ın öngördüğü bir sistem olmadığı ilim adamlarının hemen tümü tarafından kabul edilir. İslam’da ne kral, ne de Şeyhülislamlık müessesi vardır (189)

Kral ve Papa ikilisi; aristokrat burjuva idaresi, yozlaşmış Hristiyanlık rejiminde yüzyıllarca yaşanmıştır.

İslam’da. “ruhban (Din adamı)” yoktur. (190) Herkes Din Adamıdır. Paralı Din hizmeti de. Hristiyanlıkta vardır. Dört büyük Halife, Dört büyük mezhep Lideri, On iki büyük Ehl-i Beyt imamı ve gerçekten Onların yolunda olan Din bilginleri, Dini hizmetlerinden dolayı ücret almamışlardır. Dört Büyük Halife’nin, “şeyhülislamı-Din reisi” yoktur. Özellikle böyle bir şeyhülislamlık ve Din reisliği kavramı, İslam’da hiç yoktur. Bu kurumları, aristokrat bir sistem olan monarşik ve oligarşik yönetimin düzenleyicileri, yani sultanlar kurmuştur.

İslam’da herkes Din adamıdır. Öğrenen ve öğreten vardır. O kadar! Bu öğretimde ücretsizdir. Ve “Tanrı rızası” içindir.

İslam’da bilen, bilmeyene muhakkak bildiğini öğretecektir. Bu, O’na farzdır…

Sonuç olarak İslam “ilerici, ilimci, inkılapçı (evrimci), sosyal adaletçi, sosyal devletçidir” dir. Yine İslam muhakkak ve muhakkak, “özgürlükçüdür”.

Hz. Muhammed’in (a.s.v.) Dört büyük Halifesi’nin yönetimlerinin seçimle oluştuğunu ve idare sistemlerinin “istişare, tartışma (danışma)”ya dayandığını hiç kimse inkar edemez.

İslam, emekten ve özgürlükten yanadır. Kur’an-ı Kerim’i insaf ile okuyan, Dört Halife Devri’ni tetkik eden (araştıran), bunun böyle olduğunu görecektir. Ama bu gerçekleri görmemezlikten gelip de, Peygamber (a.s.v.)’ın Dört büyük Halifesinden sonra zalim Emeviler (Ömer b. Abdulaziz hariç) tarafından kurulup, 1920 yılına kadar devam eden krallık - padişahlık sistemini ve hakim sınıfların alın terleriyle geçinen saf insanlar üzerindeki baskı aracı haline gelmiş Din adamları ve yozlaşmış Din kurumlarını, “İslamın sistemiymiş gibi” göstermeye çalışan meteryalist diktacı sosyalistlere bizim söyleyeceğimiz bir şey yoktur!.. Ancak Tanrı Onlara, insaf versin, hidayet etsin deriz!

Bu “Tanrı tekliği ve birliği konusu”. “ilk kitabımız “VARLIK”da çok detaylı olarak, bilimin verilerine, Kur’an-ı Kerim ve metafizik gerçeklere göre izah edilmiştir. Okunması yararlıdır.

(179)Bk. Kur’an-ı Kerim :Enam 83,96,Tevbe:15,28, Neml Suresi 88

Bu konuda Yüce Peygamberimiz buyurur:

“İnnellahe Taala sani külli saniin - Muhakkak Allah, her sanatkarın ve sanatkarın sanatının sanatkarıdır”.

Buhari, Kunuzu’l Hakaik, 500 Hadis’den.

(180)Elektron : Atom çekirdeğinin çevresinde dönen, “negatif” yüklü zerrecikler.

Proton : Atom çekirdeğini meydana getiren “pozitif” elektrik yüklü zerreciktir.

Positon : Pozitif elektrik yüklü elektron (Hayat Ansiklopedisi, C.1 “Atom”mad.)

(181)Bak. Kur’an-ı Kerim. “Cemil”: Hicr-85, Azhab-28,49, Mearic-5….

“Celil (Celal)”: Rahman-27,78.

(182)Kategori: Aralarında bir bilgi ve benzerlik bulunan şeylerin tümü.

(183)Tanrı, “Mutlak Varlık” Bir ve Sıfatları ikidir: “Celal ve Cemal. Diyalektiğin özü, ilahi’dir. Tanrı bir.” “Eli ikidir” (Sad-75). Sıfatları, iki kategoridedir. Bu durumda Celal-Cemal çelişkisi… Öyleyse diyalektik. Lahutidir. Tanrı’saldır.

(184)Nahl:22-23, Münafikun-5, Gafir-76, Fatir-43, Lokman-7, Mü’min-67,…

(185)Bkz. Kur’an-ı Kerim: Tevbe, 34,35; Hakka, 27-28. Ayetler.

(186) Yüce Peygamberimiz buyurur: “İnsanlar, tarağın dişlerine benzerler; birbirlerinin eşidirler”. (Künuz’ül Hakaik, C.2, S.185

Ayrıca; Hakim, beyhaki, Camiussağir.)

(187)“Ey insanlar! Sizi bir tek candan (nefisten yaratan, sonra da O’ndan eşini…” (Nisa-1)

“Ey insanlar! Şüphesiz biz sizi bir erkekle-dişiden yarattık ve sizi aşiretler, kabileler haline getirdik tanışasınız diye…” (Hucurat - 13)

Peygamberimiz (a.s.v.) buyurur: “insanlar, Adem evladıdır. Adem se topraktandır”. (Camiusssağır - C.2, S.175)

(188)Yüce Peygamberimiz (a.s.v.) buyurur: “Benden sonra Hilafet, 30 yıldır ondan sonra meliklik başlar. Başınıza yırtıcı kral geçer”. Said b. Cümhan (r.a.)’dan. Ebu Davud, Tirmizi, Nesei. Tac Terc. C.3, S.79 Bekir Sadak, İst. 1973.

Ayrıca Sahih-i Buhari ve Tecrid-i Sarih Terc.Diy.İşl.Bşk.Ya.

(189)Bu konuda daha geniş bilgi için bk. “İSLAMDA MEZHEPLER VE YÜKSELİŞ” Kazım Yardımcı, İzmir, 1988, Genel Dağıtım: Doğan Dağıtım - Malatya

(190)Yüce Peygamberimiz (a.s.v.)buyurur: “İslamiyette ruhbanlık (rahiplik) yoktur.” Ahmed b. Hanbel, VI-226, Darimi, Mizah, bab-3. Ayrıca, Kimyayı Saadet, Gazali, S.176’da geçer.

Paylaş: