Dünya ve Maneviyat

İslâm’a göre Tanrı yolcusu, bütün önemi Mâneviyata verecek; dünya ya çok önem vermeyecektir.

Büyük Peygamberimiz (a.s.v.);

“Bütün kötülüklerin anası dünya sevgisidir” buyurmuştur.([1])

Dünyaya çok önem verilmeyecek. Çünkü dünya, fânidir. İnsan da fânidir. Tanrı ve Mâneviyat âlemi bâki (daimi) dir.

Ancak Allah, dünyayı da çok sevdiği ilk tecellisi, ilk Ruh Peygamberimiz Efendimizin (a.s.v.) hatırı ve hürmeti için yarattığından, her ne kadar dünya sufli (bayağı) ise de; yine ona da bir şirinlik sinmiştir. Bu nedenle, Peygamberin hatırı için yine Peygamber (a.s.v.) aşkına, birazcık sevilmesine müsaade vardır. Ancak o asla ve asla kalbe sokulmayacaktır. Dışardan ve göz ucuyla sevilecektir.

“Levlake levlake lema halaktü’l eflak”- Sen olmasaydın ya Muhammed! Diğer nesneleri yaratmazdım!..([2])

Bu şuna benzer: Güneş olmasaydı diğer nesneleri yaratmaya lüzum olmazdı. Bizim Peygamberimizin (a.s.v.) Ruhu, on sekiz bin âlem içinde Güneş gibidir! Dünya da bir yıldız gibidir. Eğer onda bir şirinlik varsa; buda yine Güneşten gelmektedir. Tanrı buyuruyor:

-Bilin ki; dünya hayatı ancak bir oyundur, bir eğlencedir bir öğünme vasıtasıdır. Mal ve evlat çokluğudur… Dünya hayatı bir gurur metaı (aldanış kaynağı) dır”. (Hadid-20). Dünyanın bu nitelikleri kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de apaçık bildirilmektedir.([3])

Gurur, şeytan sıfatıdır. Öyleyse insan , bilhassa Tanrı Yolcusu dikkatli olmalı; kendini dünyaya kaptırmamalıdır. Ayrıca gaflete, Tanrı’yı unutmaya vesile olur.

İslâm Dini, dünyayı sevmemeyi, ona bağlanmamayı ancak; muhakkak “çalışıp”; kendi emeği ile kendisinin ve çoluk çocuğunun maişetini (geçimini) temin etmesini, kimseye yük olmamayı kesinlikle emretmiştir.

İslâmiyet, tembelliği reddeder!..

Ayrıca dinin bekası için kendi mâişetinin dışında Müslümanlar çalışıp devletin gücünün artırılmasına, yani İslâm’ın, İslâm düşmanı devletlerden üstün ve kuvvetli olmasını emreder. Çünkü devlet zayıflarsa; düşman İslâm yurdunu işgal eder. Müslümanları zorla dinden çıkarır. Camilerimizi ya kilise ya da pavyon eder. O zaman ne din kalır; ne namus, ne de iman!.. Milli kültürümüz imha (yok) olur.

Müslüman'ın gayesi kendi devletini diğer devletlerden üstün tutmak olacaktır. Malı ve canı ile devletine yardım edecektir. Canını ve icabında malının tamamını devlete verecektir. Eğer bunu gaye edinmemiş ise o Müslüman bin defa Hacca gitse, her gün oruç tutsa, gece sabaha kadar Namaz kılsa; Tanrı ve Peygamberin (a.s.v) huzurunda o’nun yeri yoktur. Yüzü karadır.

Çünkü devlet olmazsa din olmaz! Dinin düşmanı çoktur. Onu koruyacak güçte devlettir.

Devlet’e gelince; devlet halkını okutup cehaletten kurtarmak ve halkının sağlığıyla gerçekten alakadar olmak (ilgilenmek) mecburiyetindedir. Halkı sağlıksız ve cahil olan bir milletin, harb gücü noksan demektir.

Devlete malı ve canı ile yardım etmeyen bir millet de devletini ve dolayısı ile kendi varlığını, dinini tehlikeye atıyor demektir.

Şu halde millet, kendi çoluk-çocuğunun nafakasının dışında, fazla çalışıp devletine yardım edecektir. Devlet de halkını cehaletten kurtaracak ve onun sıhhatli olmasına çalışacak; bu suretle de harb gücünü arttıracaktır. Cahil ve hasta bir millet hiçbir zaman harb edemez. Barış, caydırıcı harb gücü ile mümkündür.

Bu durumda deriz ki; devlet, ilkokuldan yüksek tahsiline kadar halkın çocuklarının okutulmasını bizzat üzerine almalıdır. Öğrencileri, tahsillerini bitirinceye kadar her türlü masrafı devlet kendi üzerine almalıdır. Halkın sağlık durumu; ilaç masrafı da dahil olmak üzere, devlet bizzat üzerine almalıdır. Her türlü sağlık ve eğitim hizmeti devletleştirilmelidir.

Bu sorun, devletle milletin çabası ile halledilirse her sorunumuz hallolur!..

Bizim İslâm Dininden anladığımız o ki; Müslüman'ın canını ve mübrem (öncelikli) ihtiyacından fazla tüm malı emlaki devletindir. Yani Dini, Milleti, Vatanı koruyan kendi devletinindir.

Kaide şudur: “Devlet olmazsa, Din olmaz” Dini, devlet korur. Devlet zayıflarsa düşman gelir, Dinimizi kültürümüzü ortadan kaldırır. Onun için bütün çabamızı kurulu Cumhuriyetçi ve demokratik devletimizin çok güçlü olmasına sarf edeceğiz. Eğer Müslüman isek; Dinimizi seviyorsak; gerçekten Müslümanlık davasında bulunuyorsak; bu böyledir!..

Devletin korunması da, Müslümanların, Milletin birlik ve beraberliği ile olur. İslâm’ın en karşı olduğu kavram bölücülüktür.

“İnnemel Mü’minune ihvetün veeslihu beyne eheveyküm- mü’minler kardeştir. Kardeşlerin arasını ıslah edin (sulhu-barışı sağlayın; yani birliğinizi, beraberliğinizi bozmayın)”. (Hucurat-10).

Allah, fazlı rahmeti ile Müslümanları dirliğini milletimizin birlik ve beraberliğini koruyup, yurdumuzu düşman istilasından esirgeye. Peygamberimiz ve Ehl-i Beyt’i, Evladı ve Ashabı hürmetine…[4]


[1] İbn. Ebi’d- dünya ve Beyhaki’den; İhya-ı Ulumi’d – din, Gazali, C.3, S-454, Bedir Yayın. İst.-1974

[2] Acluni, C.2, S.163

[3] Bkz. Kur’an-ı Kerim: Bakara-212 Al-i İmran-14 ve diğer Âyetler. Yüce Peygamberimiz (a.s.v.) buyurur: “Altın ve gümüşün kulu helâk oldu; sürçmedi, tamamen helâk oldu.” (Enes b. Mâlik r.a ’den; Tirmizi, İbn Mâce

, Hakim’den).

[4] Bkz. İnsanda Yükselme, Kâzim Yardımcı. S.22-25.

Paylaş: